Uzun yıllar Çarşamba pazarına çıkmadım. Özellikle şu anki mevcut pazaryeri yapılıp da Söke’nin bütün çevreye nam salmış olan pazarı küçücük bir alana hapsedildikten sonra pazara gitmez olmuştum. Son bir yıldır kentin nabzını tutmak ve halkın durumunu görebilmek için ayda en az iki kere pazara gidiyorum. Fiyatları görüyorum, halkın pazarcıların yüzlerindeki ifadelerden memnuniyet derecelerini ölçmeye çalışıyorum.
Eskiden dillere destan olan pazarımız daracık bir alana sıkışınca önceleri izdiham yaşanmaya başlamıştı. Son günlerde ise pazarın eski yoğunluğu yok. Hem Sökeli hemşerilerimiz, hem de Söke Pazarının ününü duyan misafirlerimiz artık gelmez oldular. Zaten gelip de ne yapacaklar? Böyle semt pazarı her yerde var. Çarşamba günleri Kuşadası’ndan gelen turist otobüsleri Söke’ye sığmazlardı. Bir kısmı, TARİŞ’in önünden başlayıp uzun kuyruklar oluştururken bir kısmı, Abdi İpekçi Caddesi’nde, bir kısmı da şimdiki Behiye Hanım Okulunun bulunduğu sokaklarda kendilerine yer bulabilirlerdi.
Sevgili okuyucu, pazarın Pazar gibi olduğu dönemlerde Pazar esnafının coşkusu da bir başka olur, tezgahlardaki ürünlerin bolluğu ve bereketi de… Geçen hafta pazara gittiğimde o kalabalığı aradım. Aslında o kalabalığın verdiği rahatsızlık nedeniyle pazara her hafta gitmiyorum ama bu sefer gerçekten de bu terk edilmişliğe üzüldüm. Küçülen pazaryerinde bile bir müşteri yoğunluğu yok.
Pazarın eski bereketinin olmadığını söylemeye de gerek yok sanırım. Eskiden kilolarla alınan ürünler şimdi neredeyse taneyle alınıp satılıyor. Ürün bolluğu da olmadığı için fiyatlar manav fiyatlarından farksız gibi. Pazarcı esnafı da çaresiz ve mutsuz, pazara alışverişe gelen hemşerilerimiz de…
***
Eskiden köylerimizden gelen pazarcılar vardı. Kendi yetiştirdikleri ürünleri satarlardı. Pazarcı esnafı içinde önemli bir yer tutarlardı. Ürünleri hem taze hem de ucuz olurdu. Adeta pazara fiyat ayarını onlar verirdi. Bahçelerinde yetiştirdikleri meyvelerin yanı sıra evlerinin harımlarında yetiştirdikleri sebzeleri ve yeşillikleri aynı gün sabah erken saatlerde toplayıp pazara getirirlerdi. Köylülerimiz ayrıca yoğurt, çökelek, tereyağı, zeytin ve yumurta gibi ürünleri de pazarda satarlardı.
***
Bir zamanlar Kayseri’nin bir köyünde görev yaparken köye gelen seyyar bakkal kamyonundan yumurta almak istemiştim. Bir koli yumurta kalmış ve biz onu bir köylüyle paylaşmak zorunda kalmıştık. O zaman söylendiğimi hatırlıyorum.
“Siz ne biçim köylüsünüz? Bizim oralarda köylü yumurta satın almaz. Kendisi yumurta satar…”
Şimdi bizim buralarda da köylü her şeyi satın alıyor. Artık üreten kalmadı gibi bir şey. Öyle olunca da hem Pazar pahalı oluyor, hem de ürün kalitesi düşüyor.
Ne de olsa artık köy kalmadığı için köylü de kalmadı. Artık köylerimiz mahalle oldu ya, hepimiz kentli olduk, öyle değil mi?